31 Ağustos 2010 Salı

Kavun Pelteli Kedidili Pasta ve Mühim Bir Çağrı


Günaydınn sevgili dostlarım.. Pırıl pırıl bir günden herkese merhabalar.. Sepet sepet sevgiler getirdim... Ben yine babamın klasik sabah seansı ile fıkır fıkır geldim işyerine o yüzden baya yükseklerdeyim enerji olarak..
Öncelikle dünkü yazıma ilgi gösteren tüm arkadaşlarıma teşekkür ediyorum..Yürekten geçenlerin hissettiklerimizin bir parçası idi onlar benim klavyemden hepinize ulaşan tercümanımdı..Ben her zaman siyaset konuşmaktan hoşlanmam hayatımızın muhakkak ve mühim bir parçası olsada günümüz için konuşulack pek fazla birşey bulamıyorum.. Hezeyanlarla dolu olarak tarihe geçiyor yaşadığımız günler sadece buna yazık diyorum.. Böyle bir zamana tanıklık ediyor olduğuma yazık diyorum ve kapatıyorum bu konuyu. Çünkü gurur duyduklarımız yeter bize ve bu aziz millete...
Gelelim bugünkü tarifime...
Bu pastayı sevgili Nuray Hanımın tatlı masalında önce gördüğüm şeftali soslu kedidili pasta ve sonrasında gördüğüm vişne pelteli kedidili pasta beni bu pastayı denemeye teşvik etti.. Vişneli pastasını gördüğüm gün gittim evde bende kavunlusunu yaptım ve bugün sizlerle pastam.. Beğenmenizi umuyorumm:))

Malzemeler:
1 adet kokulu küçük kavun
4 çorba kaşığı mısır nişastası
1 çay bardağı tozşeker
1 pk kedidili bisküvi (24 adet)
1 çay bardağı kavu suyu
Mantolamak için: Hindistan cevizi
Süslemek için: Çikolata sos

Yapılışı:
kavunu mini mini doğranıp patates ezeceği ile güzelce ezilir çıkan suyundan bir çay bardağı ayrılır. Nişasta yarım çay bardağı suda alıştırılır (çözdürülür)
Püre kavun küçük bir tencereye alınıp alışmış nişasta ve şekerle buluşturulur..orta ateşte pişirilir.Kaynamaya başlayınca altı kıslıp üç dakika kadar daha pişirilir..Sıvı gibi görünebilir ama telaşlanmayın bekledikçe koyulaşacak..
Baton kek kalıbının içine streç film kaplanıp kavun suyu ile hafif ıslatılmış bisküviler kalıba döşenir.Arasına pelte serilip, tekrar bisküvi döşenir ve kalıp dolana kadar aynı işlem tekrarlanır. Ve kalıp dolduğunda üstüne streç film ile kaplanıp buzlukta 1,5 saat dinlendirilir. Bir buçuk saatin sonunda kalıptan çıkarılıp isteğe bağlı olarak en üstü de pelte ile kaplanabilir ben pelte ile kaplamadım hindistan cevizi ile mantolama yaptım üzerini de çikolata sos ile süsledim..
Süsleme işlemi biten pasta 3 saat daha dolapta dinlendirilip dilimlenerek servis edilir..

Afiyet bal şeker olsun...

Son olarak sevgili Nuray Hanımın Bloğunda bir çağrı gördüm aynen Nuray Hanımın yayınladığı şekilde yayınlıyorum..Ben kapakları biriktirmeye başladım bile...

ŞİŞE KAPAKLARI ENGELLİLER İÇİN UMUT OLUYOR !!!!!




LÜTFEN HIZLA BLOGLARINIZDA PAYLAŞIRMISINIZ ?


EGE Üniversitesi (EÜ) Diş Hekimliği Fakültesi tarafından engellilere tekerlekli sandalye temin etmek için başlatılan kapak toplama kampanyası meyvelerini veriyor. “Tane Tane Kapakları Toplayalım Adım Adım Engelleri Aşalım” adlı sosyal sorumluluk projesi kapsamında iki ayda 750 kilo plastik kapak toplandı. Toplanan her 250 kilo kapak için bir engelli sandalyesinin alınacağı projede temin edilecek sandalye sayısı üçe yükseldi. EÜ Diş Hekimliği Fakültesi Dekan Yardımcısı Prof. Dr. Nurselen Toygar, toplanacak plastik kapakların ve alınacak sandalye sayısının artmasını umduğunu belirtti.


Anlamlı bir görev
Prof. Dr. Toygar, “Projeye yurdun dört bir yanından ve dünyanın çeşitli yerlerinden büyük destek geliyor. Üniversitemizin çeşitli fakülteleri, şehrimizdeki birçok lise, restoran, kamu kurumu ve anaokullarından plastik kapaklar geliyor. Özellikle anaokullarından aldığımız destek bizleri çok sevindiriyor. Çocuklar bu sayede küçüklükten itibaren paylaşma ve yardımda bulunma duygusuyla tanışıyorlar” diye konuştu .

Neden Plastik Kapak: Herkesin kullandığı ambalajlarda bulunduğundan ve kolay toplanabildiği için plastik kapaklar tercih edilmiştir.

Hangi Kapaklar Kampanya Kapsamında: Plastik kapak olmalı, renk ve büyüklük önemli değil.
Kampanya Tarihleri: Kampanyamız 22.04.2010 - 30.09.2010 tarihleri arasındadır.
Toplanan Kapaklar Nereye Teslim Edilecek: Topladığınız plastik kapakları Ataşehir Belediyesi Çevre Koruma ve Kontrol Müdürlüğüne getirebilirsiniz.
Ulaştıramadığınız kapaklar için : 0216 570 50 99 nolu Alo Çevre Hattından bilgi alabilirsiniz.


AYRINTILI BİLGİ İÇİN LÜTFEN TIKLAYINIZ !!!!


30 Ağustos 2010 Pazartesi

30 Ağustos Zafer Bayramı

Günaydın sevgili dostlarımm...

Bugün 30 Ağustos Zafer Bayramı...Ulu önderimiz Atatürk' ümüzün askerlerine ölmeyi emrettiği, Büyük Taarruzun zaferi ile Türk Ulusuna Hediye edilen şanlı tarihimize altın haflerle yazılan 30 Ağustos..

Afyon kocatepe bölgesinin her karış toprağını kanları ile sulamış ancak kanları yerde kalmamış olan şehitlerimizi birkez daha rahmetle anıyoruz..
Üstteki fotoğrafı ben çektim arkadaşlar.. İzmir yolunda Afyonkarahisar' dan geçerken gördüğüm bu pankartlar gözlerimi yaşartmıştı gururdan.. Aynı gururu aynı coşkuyu şimdi de yaşıyorum sizlerle paylaşırken ve gözyaşları bu gururdan dökülüyor klavyenin tuşlarına...
ve ZÜLFÜ LİVANELİ' NİN VEDA FİLMİ... Sevgili CAN DÜNDAR' ın SARI ZEYBEK (Atatürk'ün son 300 günü )Kitabından sonra, Mustafa Kemal ile ilgili okuduğum kitapların tamamı, izlediğim belgeseller ve filmler arasında beni en en enn çok etkileyen bir başyapıt.. Sinema perdelerinde de izlemiştim ama dvd si çıkar çıkmaz tekrar alıp arşivime koydum..Mutlaka izleyin..
O' nun gibi bir ataya sahip olmak onun izlerini koruyarak yürümek her Türk Gencinin vazifesi kesinlikle..
Bence yaradanın bir lütfu o, geldi... imkansızları başaran dehası yepyeni bir devlet kurdu ve sessizce gitti.. Arkasında ona canı gönülden bağlı milletini ve Türk Topraklarını bırakarak..
Bakınız Büyük Taarruz ile ilgili bir metin yayınlayacağım şimdi..

Taarruz Kararı
M. Kemal Paşa 27 Temmuz 1922'de Alaşehir'e geldi. Taarruz planı üzerinde Genelkurmay Başkanı ve Cephe Komutanı ile son değişiklikleri yaptı ve planın aldığı son biçime göre 15 Ağustos'a kadar bütün hazırlıkların tamamlanmasına ve 30 Temmuz tarihli görüşmede, 26 Ağustos tarihinde taarruz yapılmasına karar verildi.
Fakat M. Kemal Paşa, Türkiye sorununun barışçı yollardan çözülmesi için İtilaf Devletleri'ne son bir kez daha başvuruda bulunmayı uygun gördü. T.B.M.M. Hükümeti'ni temsilen İçişleri Bakanı Fethi(Okyar) Bey, tam yetkili olarak Temmuz ayında Avrupa'ya gönderildi. 23 Temmuz'da Poincare ile görüşen Fethi Bey, gazetecilere "Zaferi kazanabiliriz. Fakat kan dökmekten çekiniyoruz." dedi. İngiltere ise Fethi Bey'le bakan düzeyinde görüşmeyi ret etti. Fethi Bey'in bütün barışçı girişimleri Türkiye'yi güçsüz zanneden ve bu girişimi de bu güçsüzlüğün sonucu olarak yorumlayan İngiltere tarafından geri çevrilince, Fethi Bey Hükümete 14 Ağustos'tan sonra yolladığı raporda "Ulusal amaçlarımızın sağlanması, ancak askeri faaliyetlerle kabil olabilecektir." diyerek barış girişimlerinin sonuçsuz kaldığını bildirdi. Mustafa Kemal Paşa'nın, taarruz hazırlıklarını izlemek için 17/18 Ağustos gecesi Ankara'dan ayrılarak Konya'ya gitti. Ankara'dan ayrıldığını bilen yalnız bir kaç kişi vardı. Hatta 21 Ağustos ta Çankaya'da bir balo tertiplendiği de ilan edildi. Halbuki M. Kemal Paşa 20 Ağustos'ta Akşehir'de idi. Konya'da postahaneye el koydurtan M. Kemal, Paşa, Konya'da bulunduğunun duyurulmasını engelledi. 20 Ağustos'ta Başkomutan, Batı Cephesi Komutanı'na 26 Ağustos'ta taarruza geçilmesi emrini verdi. Aynı gece yapılan komutanlar toplantısında durumu bütün komutanlara harita üzerinde açıklayan Başkomutan, taarruz emrini yineledi.

Türk Ordusu düşmana yakın kuvvete sahipti. Oysa taarruz yapılabilmesi için düşmandan iki-üç kat üstün olmak gerekiyordu. Bu sebeple taarruz yeri olarak seçilen Afyon'a, Eskişehir'den bazı kuvvetler gece yürüyüşü ile getirildi. Bu şekilde Afyon yöresindeki düşman kuvvetlerine karşı üstünlük sağlanırken, Eskişehir cephesindeki kuvvetler zayıflamıştı. Bu sebeple bazı ordu komutanları, taarruzu sakıncalı buldularsa da Başkomutan'ın emrini yerine getirdiler. Eskişehir yöresi, I. ve II. İnönü, Eskişehir-Kütahya ve Sakarya Savaşları yüzünden savaş alanı olmuş, kaynakları tükenmiş, halkı büyük sıkıntılar içinde idi. Oysa Afyon yöresi savaş alanı olmamıştı. Cephenin arkasında Konya Ovası'nın ürünü vardı. Düşman Afyon yönünden bir taarruz beklemiyordu. Başkomutan taarruz kararını Bakanlar Kurulu'na da bildirdi. Türk ordusu 25-26 Ağustos gecesi bütün hazırlıklarını yapıp, düşman cephesine iyice yaklaştı. Taarruz süresince, ordunun ihtiyacı olan cephane, malzemenin taşınması için yine halktan yardım istendi. Erkekleri cephede olan kadınlar, yüzlerce kağnı ile geldiler. Hatta bazı kağnılara öküz bulunamadığı için inek koşulmuştu.


Türk taarruz planının esası, düşmana, geride yeni bir cephe kurmasına olanak vermeyecek bir biçimde bir tek darbede yenmek ve düşman silahlı kuvvetlerini imha etmek idi. Bin bir güçlük ile sağlanmış bulunan cephanenin uzun bir savaşa yetmesi mümkün değildi.


Türk topçusunun 26 Ağustos sabahı saat 04:30'da ateş açması ile taarruz başladı. Başkomutan, Genelkurmay Başkanı ve Cephe Komutanı Kocatepe'den taarruzu izliyorlardı. 26 Ağustos günü düşmana ait önemli birkaç tepe ele geçirildi. 27 Ağustos'tan itibaren düşman geri çekilmeye başladı. Türk kuvvetleri üstünlüğü ele geçirdiler. Yunan ordusu çekilirken etrafı ateşe vermeye başladı. Bu iki gün içinde Yunanlıların 4-5 tümeni yenildi. Yunanlılar'ın Eskişehir cephesinde bulunan kuvvetli birliklerinin, savunma cephesi kurmalarına fırsat vermemek için süvari birlikleri, gerilere sarktılar ve Dumlupınar yolunu tıkadılar. Çember içine alınan Yunan Ordusu'nun 5 tümeni, bizzat Başkomutan tarafından yönetilen bir savaş sonunda, çok ağır şekilde yenilerek teslim oldu. Kurtulan Yunan kuvvetleri panik halinde İzmir'e doğru kaçmaya başladılar. 30 Ağustos'ta Dumlupınar'da düşman kuvvetlerinin imhası ile sonuçlanan bu meydan savaşına ismet Paşa 31 Ağustos'ta, "Başkumandan Meydan Savaşı" adını verdi. M. Kemal bu savaşa "Rum Sındığı" adını vermişti.


Meydan savaşından sonra, çevreyi gezen M. Kemal Paşa, düşmanın ağır yenilgisini, savaş alanında bıraktığı silah, cephane ve savaş malzemesini, ölülerini, sürü sürü esirin kafilelerle geriye götürülmesini gördükten sonra çok duygulanmış ve yanındakilere, "Bu manzara insanlık için utanç vericidir. Ama biz burada vatanımızı savunuyoruz. Sorumluluk bize ait değildir." demiştir.

31 Ağustos'ta düşmanın ana kuvvetleri imha veya esir edilmişti. Eskişehir yöresindeki kuvvetleri de çekilmeye hazırlanıyordu. Fakat Kocaeli ve Trakya'dan getirecekleri kuvvetleriyle Eskişehir'den çekilen kuvvetlerini birleştirme olasılığı olan Yunan Ordusu İzmir'in doğusunda yeni bir savunma hattı kurabilirdi. Bu duruma fırsat verilmemesi için Başkomutan ordulara Yunan Ordusu'nun İzmir'e kadar aman verilmeden izlenmesini, nerede yakalanırsa orada taarruz edilmesini bildirerek, tarihi, "Ordular, ilk hedefiniz Akdeniz'dir ileri!" emrini verdi. Başkomutanın isteği ile Fevzi Paşa Mareşalliğe ve İsmet Paşa Ferikliğe terfi ettiler. Diğer komutanlar da bir üst rütbeye yükseltildiler. Türk Ordusu amansız bir takip harekatına başladı. Yunan Ordusu silahını, cephanesini ve malzemesini terk ederek kaçıyor, kaçarken her yeri yakıp yıkıyor, gerisinde büyük bir enkaz bırakıyordu. Ele geçen malzeme ve esir büyük sayılara ulaşıyordu. Binlerce ölü ve esir veren Yunan Ordusu'nun artık kendisini toplaması olanaksızdı. Askerler bir an önce İzmir'e ulaşıp oradan gemiye binmek ve canını kurtarmak yarışına girmişlerdi. Yunan Ordusu çekilirken büyük katliam yaptığı için, Türk Ordusu'nun intikam alacağı korkusuyla Yunan Ordusu ve yerli Rumlar İzmir'e doğru kaçıyordu


31 Ağustos'ta başlayan takip harekatı, yanan Türk şehir ve kasabalarının arasından, öldürülen Türk kadın ve çocuklarının Türk askeri üzerinde yarattığı büyük ve yorgunluk tanımayan bir azimle 9 Eylül günü İzmir'e girmesi ile sonuçlandı. Yunan Ordusu Anadolu'da bu kadar büyük zulüm yapmış olmasına rağmen esir alınan Yunan Generalleri, Türk Başkomutanı tarafından ağırlanıp, teselli edildiler.


Afyon tarafında bozulan Yunan kuvvetleri İzmir'e doğru kaçarlarken, Eskişehir yöresindeki kuvvetleri ise, Türk Ordusu'nun Kocaeli yöresinden çeviren kuvvetlerine teslim oldu. Bir kısmı ise Bandırma yönünde çekildi. Batı Anadolu şehirleri bir biri ardına kurtarılmaya başlandı. Yunan Ordusu tarafından yakılmış olan bu şehirler sırayla Türk Ordusu'nu karşıladı. 4 Eylül'de Alaşehir, Buldan, Kula, Söğüt, 5 Eylül'de Bilecik, Bozüyük, Simav, Demirci, Ödemiş, Salihli, 6 Eylül'de Akhisar, Balıkesir, 7 Eylül'de Aydın, 8 Eylül'de Kemalpaşa ve Manisa'ya Türk Ordusu girdi. 9 Eylül'de de İzmir, 10 Eylül'de Bursa kurtarıldı.


Denize ulaşabilen Yunan askeri kendini bulabildiği araçla adalara atmaya çalışıyorlardı. Bandırma ve İzmir yöresi Yunan askerleri ve yerli Rum kafilelerinden geçilmiyordu. Türkler geliyor korkusu, adalarda yaşayan Rumları bile korkutmuş, arada deniz bulunduğunu unutturmuştu. İzmir şehri büyük bir insan kalabalığının, kendilerini gemilere atıp, canını kurtarmak isteyen Yunan Askeri ve yerli Rumların oluşturduğu mahşeri bir görünümdeydi. Limanda bulunan İtilaf Devletleri (Özellikle İngiliz) gemilerine binmek isteyen bu kalabalık, gemilere alınmıyor, binmekte ısrar edip, kayıklarla gemilere yanaşanlar denize atılıyor, hatta kalabalığın hücumu karşısında, gemidekiler tarafından ateş açılarak vuruluyorlardı. Yunan Ordusu'nu İzmir'e çıkartan İngilizler, şimdi onları kaderine terk ediyordu. Yerli Rum kayıkçılar kendi soydaşlarından, çok aşırı ücret istiyorlardı.


M.Kemal Paşa 9 Eylül'de Belkahve'ye geldi, fakat İzmir'de çatışmalar sürdüğü için geceyi Kemalpaşa'da geçirdi ve 10 Eylül'de İzmir'e girdi. 10 Eylül'de bile yer yer çarpışmalar sürmekteydi 3.000 kişilik bir Yunan kuvveti esir alınmıştı. İzmir'e giren M. Kemal Paşa'nın kalması için Karşıyaka'da bir köşk hazırlandı. Kral Konstantin de bu köşkte kalmıştı. Evin kapısında kendisini karşılayanlar merdivenlere bir Yunan Bayrağı sermişlerdi. Yunan Kralı'nın Türk Bayrağı'nı çiğneyerek eve girdiğini belirtenlere M. Kemal: "Hata etmiş. Ben bu hatayı tekrar edemem. Bayrak, ulusunun şerefidir. Ne olursa olsun yerlere serilemez ve çiğnenemez. Kaldırınız..." yanıtını vererek Yunan Bayrağı'nı kaldırttı.

Büyük zafer ülkenin her yanında coşkuyla karşılanırken, dış Müslüman ülkelerden tebrik telgrafları gelmeye başladı. İlk tebrik edenlerin başında Sovyetler Birliği Elçisi Aralov vardı. Aralov "Batı Emperyalizmi"ne karşı savaşan Türkiye'yi kurtlarken, Müslüman ülkeler Haçlılara karşı elde edilen başarıyı kutluyorlardı. Fransa, İngiltere, İtalya, ve A.B.D.'nin İzmir'deki konsolosları ve amiralleri de 10 Eylül'de Ordu Komutanı'nı tebrik ettiler. Fakat endişe içinde oldukları açıkça ortadaydı. Çünkü bu savaşla yalnız Yunanlılar yenilmiş değil, İtilaf Devletleri'nin (Lloyd George, Wilson, Clemenceau, Orlando) kurdukları dünya düzeni de yıkılmış oluyordu. New York Times, Yunan yenilgisini insanlığın ve uygarlığın başına gelen en büyük felaket olarak nitelendirirken, İngiliz basını olayı dehşetle veriyor ve Fransız basını Türkiye'ye yeni bir savaşın açılıp açılmayacağını soruyordu. Gazete başlıklarında "Türk Zaferi", "Türkler İzmir'de" yazıları yer alırken 250.000 kişilik Türk Ordusu'nun Yunanlıları nasıl ezip geçtiği, Yunanlıların insan ve silah, cephane kayıpları üzerinde duruluyordu. "Le Temps Gazetesi" , on beş günde, bir yıldırım harbiyle iki Yunan Ordusu'nu yok edip, kalıntılarını denize döken Türklerin "Küçük Asya Sorunu"nu çözdüklerini, Kral Konstantin'in maceracı politikasının feci sonucunu gerçekçi bir yorumla veriyordu.


Türk Ordusu'nun İzmir'e girmesinbirkaç gün sonra 13 Eylül günüden
şehrin bazı yerlerinde yangın çıktı. Özellikle Ermeni evlerinden silah sesleri gelmesi ve arkasından büyük bir yangın çıkması, yangının "Ermeni ve Rum Örgütleri"nce çıkartıldığı ve İngiliz Konsolosu'ndan yardım gördükleri söylentilerinin yayılmasına yol açtı. Evleri yanan Avrupalı tüccarlar yangının Ermeniler tarafından çıkartıldığını ileri sürüyorlardı. Amerikalı, İngiliz, Fransız ve İtalyan Konsolosları 6 Eylül'de Yunan Harbiye Bakanı'ndan İzmir'in yakılmaması için garanti istemişlerse de, bu garanti verilmemişti· Bütün Batı Anadolu'yu yakan Yunanlıların İzmir'i Türklerin yaktığını ileri sürmeleri çok ilginçtir. Şehrin yanmasından en çok zarar gören Türkler idi. Kurtardıkları "Güzel İzmir" yanıyordu. En çok üzülen M. Kemal Paşa oldu. Yangın üç gün sürdü ve şehrin büyük bir kısmı kül oldu. Şimdi Türkiye'nin eline harabe halinde bir şehir terk edilmişti. Tıpkı Batı Anadolu'nun diğer şehir, kasaba ve köyleri gibi.


Zafer'in Sonucu
Yunan Ordusu'nun on beş gün içinde imhası ile sonuçlanan "Büyük Zafer", Başkomutan'ın büyük riski göze alarak, güçlü bir sıklet merkezi yapmak, taarruzda baskını sağlamak, denk kuvvetle, ateş üstünlüğüne sahip düşmana karşı, savaşta kesin sonuç yerini seçme, doğru karar verme, iç ve dış politikayı iyi yönetmek, ulusu ve orduyu kaynaştırıp savaşa hazırlamaktaki üstün başarısıyla kazanıldı. Türk Ordusu 4-5 ayda parçalanamaz denen Yunan Cephesi'ni bir kaç günde parçaladı. 15 günde 500-600 km. yol aldı. 150.000 kişilik bir düşman ordusunu imha etti. Bu büyük başarı içte ulusal bütünlüğü ve güveni sağladı. Öldü zannedilen Türk Ulusu'nun azmi, bu düşünceyi yıktı. Mudanya Ateşkes Antlaşması ve Lozan Atlaşması'nın imzalanmasını hazırlaması bakımından, büyük güç kaynağı oldu. Tam bağımsız Türk Devleti olan ve Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşu ve Türk Devrimi'nin güç kaynağı yine bu zafer oldu. Sevr ile "Doğu Sorunu"nu diledikleri gibi çözebileceklerini zanneden İtilaf devletleri, Türkiye'nin gücünü ve Lozan'da Doğu Sorunu'nun kapandığını kabul ettiler. Atatürk'ün dediği gibi, zaferler amaçları ve sonuçları bakımından önem taşırlar. Tarihte büyük meydan savaşları çok olmuştur. Fakat bunların çoğu aynı ölçüde büyük sonuçlar getirmemiştir. Başkomutan Meydan savaşı yalnızca, düşman ordularını denize dökmek ve ülkeyi kurtarmakla kalmamış, Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşunu hazırlamıştır."


kaynak: http://www.kurtulussavasi.org
 
Bu şanlı milletin şanlı ATATÜRK' ünü ve gözlerini kırpmadan süngüsü ile şehit olan askerlerini, yaşlı, kadın çoluk çocuk demeden canını dişe takan Türk Milletini saygıyla anıyorum...
Ruhları şad, mekanları cennet olsun..
 
 
NE MUTLU TÜRK' ÜM DİYENE....

28 Ağustos 2010 Cumartesi

Bahçeden Domatesler, Biberler Birde Salatalıklar...

Günaydın sevgili dostlarımm..:)))
Güzel bir cumartesi gününde ofiste olmak beni sıkıntılara soksa da sizlerle olmak herşeyi unutturabilmekte.. Bugünün yarını da var değil mi ama..:))
Hem yalnız değilim bunu da biliyorum..:)) Ofis masasında oturan bir çok arkadaşım, dostum, kardeşim var benimle.:)) Birbirimize yorumlarımızla destek oluyoruz:))
Gelin sizi gezdireyim biraz ne dersiniz.. Hayat nasıl var oluyor nasıl döngüsünü sürdürüyor bakalım?? hım??
Dün akşam annemle fotoğrafları seçerken bunların üstüne neden yazmı yazmıyorsun ? diye bir soru yöneltti.. Evet doğa fotoğraflarıma yazı yazmıyorum çünkü doğallığı ile kalsın istiyorum.. Bugün sizlerle bahçede en geç olan ama tadına en  çok doyulan domateslerimi paylaşacağım.. Domatesler yavaş yavaş olgnlaşıyorlar.. İrili ufaklı olması çok iyi oldu yine elbette.. Çünkü bakınız bu miniklerden turşu yapacağız..

Minid domatesleri ailece çok seviyor bizimkiler ben hiç turşu yemiyorum fasülye kavurmasında ama sevmiyorum diye de yapmayacak değilim:)) Bakınız ne kadar şekerler..
Böyle minik domateslerin bir kısmını da yemeklerde daha doğrusu süslemelerde kullanacağım.. Cherry domates olarak:)) Tabii onları toplarken bahçede bir kısmını hüpleteceğim.. Ramazandan sonra tabii..:)) Çünkü domates dalının o kokusu daha üstlerindeyken tatmak harika bir duygu..
ve büyük domatesler.. Onlar salata olacaklar miss gibi dal kokuları ile şenlendirecekler sofraları....

ve yemeklik olacaklar, melemenlik olacaklar.. Soğuukk ve bahçeden mahrum bir kış için..
Domateslerimle ilgili çok hayal kuruyoruz.. ama önce kızarmaları lazım, öyle değil mi.. Yavaş yavaş bunu da başarıyorlar.. Doğa onlara yardım ediyor.. Kızarıyorlar..Aşağıdaki kızarmış domatesin fotoğrafını sabah çekmiştim.. Bakın üzerinde hala çiğ taneleri var...
Bir de salatanın başka olmazsa olmazları var... Çoban salatada yapsak, yeşillik salata da muhakkak kullanıyoruz seviyoruz.. Salatalıkları..Hiç olgun salatlık fotoğrafı çekemedim annem sağolsun olanı topluyor gündüzden:)) Ben de yeni büyüyen bir tane yakaladım. İşte burada...
Bir de biberler var.. Salkım saçak döküldüler.. Annem konu komşuya dağıtıyor artık.. 5-6 kök dükmiştik mübarekler salkım salkım oldular..
Salata oluyorlar, kızartma oluyorlar, turşu olacaklar, tarhanaya katılacaklar onlarla daha çookk işimiz var.. Allah bereketlerini artırsın.. Yokluklarını göstermesin inşallahh..
Bu günlükte bahçe maceralarım bu kadar sevgili dostlarım.. İnşallah bir nebze de olsa uzaklaştırdıysam birşeylerden, hayatın devamlılığını kanıtladıysam bir kez daha ne mutlu bana..

Mutlu haftasonları dilerim..
Sepet sepet sevgiler hepinize...

27 Ağustos 2010 Cuma

Karışık Dolma

Günaydınn herkese....:))Her sabah olduğu gibi bu sabahta çilek kızınız, kalpkurabiyeniz, Deniziniz sizlere kavuşmanın mutluluğunu yaşıyor... Umarım keyifler yerindedir, gün güzel başlamıştır...
Cümleden hayırlı cumalar olsun.. Tüm Müslüman Aleminin Cuması mübarek olsun.. Bereketi, bolluğu, neşesi hepinizin üzerine olsun...
Dün akşam tüm canlarıma iftar mesajı attım.. Bir kısmımız orçlarını açmış bir kısmımız yeni açmış, bir kısmımız açıyor olsa da o anda aynı coşkuyu sanırım hep beraber yaşadık..
Sevgili Lise Arkadaşım Şeker' e, Balçiçek Derya Ablama, beni arayan sevgili Yeşimciğime ve Mine Ablacığıma ve sevgili kızı Mügeye, sahur vakti beni hiç yalnız bırakmayan Papatya Prensesime ve arayan arayamayan tümm canlarıma teşekkür ediyorum tekrar tekrar iyiki varsınız....
Bugün sizlerle bereketli gün için bereketli bir tarif paylaşacağımm geçenlerde Kabak Dolmasını paylaşmıştım bugünde karışık biber dolması...
Gerek dostlarımdan aldığım mesajlarda, gerek okuyucularımdan aldığım maillerde ana yemek istekleri fazla olduğundan son demlerindeki bu mübarek Ramazan günlerinde ana yemeklere ağırlık vereceğim..
Sizi dolmalarımla başbaşa bırakıyorum..
Neşe ile kalın..:))


Malzemeler:


1 kg. kırmızı biber ve dolma biber karışımı
100 gr. kıyma
1 çay bardağı pirinç
1 adet küp doğranmış domates
1 baş soğan
1 tutam maydonoz
1 tatlı kaşığı domates salçası
1 tatlı kaşığı biber salçası
Tuz, karabiber,kimyon,kekik, nane ve zevke göre diğer baharatlar..
1 tatlı kaşığı sıvıyağ


Suyu İçin:
1,5 su bardağı kaynar su
1 çorba kaşığı domates salçası
sıvıyağ


Yapılışı:
Biberlerin kafaları kesilip çekirdekleri çıkartılır ve güzelce yıkanır.
İç malzeme için; pirinçler yıkanıp yoğurma kabına alınır, üzerine kıyma, çok mini doğranmış soğan ve domates, ince kıyılmış maydonoz ve dereotu, salçalar, baharatla ve sıvıyağı eklenip güzelce yoğrulur.. Elde edilen harç kırmızı biber ve dolmalık biberlerin içine paylaştırılıp doldurulan biberler tencereye dizilir.Ufak bir tencerede salça sıyıyağda çok az kavrulup tuz eklenir ve su ile buluşturulur..Su kaynadıktan sonra dolmaların üzerine gezdirilir ve orta ateşte dolmalar pişmeye bırakılır..


Afiyet bal şeker olsun..

26 Ağustos 2010 Perşembe

Kayısılı Muffin

Günaydınnnnnn:))) canlarımmmm..:)))))
Kucak kucak sevgiler var sepetimdee, bir de kayısılı muffinler..:)) İstermisiniz??
İstemeseniz de dağıtıyorumm sepetim dolu..
Mübarek Ramazan-ı Şerif' i yarıladık bu yılda eriştik erişiyoruz derken nerdeyse sonlanacak..Bir davulcum var tatlımı tatlı, davulu telefonu tokmağı tuşları, ne de güzel sahurlar yaşatıyor bana...
Ayrıca Bayram telaşı başladı bende ah ne güzel planlarım var alışveriş listemi yapıyorum şimdiden:)) Planlı olmak lazım değil mi ??
Ben içten içe planlar yaparken sizleri de kayısılı muffinlerimle baş başa bırakmak istiyorum, iftardan sonra bir bardak çayın yanına pek bir alımlı geliyor:)) Akşam güneşi huzmelerini yansıtırken bizim mutfağa fotoğrafladım buyrun beğeninize..


Malzemeler:
16 adet muffin için:
3 adet yumurta
1 su bardağı şeker
1 su bardağı yoğurt
Yarım su bardağı sıvıyağ
1 paket kabartma tozu
1 paket vanilin
1 paket toz vanilyalı puding
1 su bardağı kayısılı meyve suyu
1 çay bardağı mini mini doğranmış kuru kayısı
Aldığınca un


Yapılışı:
Yumurta ve şeker mikser ile iyice çırpılıp, meyve suyu, yoğurt ve sıvıyağı eklenerek çırpma işlemi sürdürülür..
Sırası ile, kabartma tozu, vanilin, toz puding eklenip en son azar azar un ilavesi ile akışkan kek kıvamı elde edilir ve mini doğranmış kayısılar ilave edilip harmanlanır...
Oluşan kek karışımı muffin kalıplarına paylaştırılıp önceden ısıtılmış 170 derecelik fırında pişirilir..


Afiyet bal şeker olsun..

25 Ağustos 2010 Çarşamba

Kiren (Kızılcık) Kompostosu


Günaydın canlarımmm... Hepinize kucak dolusu sevgilerr getirdim yine umarım keyifler iyi yüzler gülücük pozisyonundadır:))
Biliyorsunuzki sevgili Aslıcığım ile hukukumuz çok sağlam bizim.. İlk blog arkadaşıyız birbirimizin ve hep bambaşka biryerde dostluğumuz.. Kendii facebook alemine yeni katıldı ve bende buna istinaden pembe tatlar için bir hayran sayfası oluşturdum..Aslıcığıma çok büyük sürpriz oldu ama çok sevindi onun o şen kahkahalarını duymak ne kadar güzel anlatamam:)) Güle güle kullansın Aslıcığım sayfasınıı:))
Hepinizin beğenilerini bekliyor:))
Gelelim tarifimize; bizim buralarda kuşburnudan sonra en çok sevilen yaban meyvesidir kiren yani kızılcık..Pazarlarda satılır köylüler tarafından... Marmelatta, tarhanada, kompostoda kullanılır..Ben Ramazan Günlerinde olduğumuzdan bugün sizlerle kompostosunu paylaşacağım tabii ki..:))

Malzemeler:
500 g. kiren (kızılcık)
2,5 lt. su
2,5 su bardağı tozşeker
1-2 damla limon suyu

Yapılışı:
Kirenler güzelce yıkanıp tencereye alınır ve üzerine soğuk suyu dökülüp orta ateşte kaynatılır, kaynadıktan sonra suya iyice rengini verip meyveleri yumuşadığında şekeri ilave edilip bir iki damla limon suyu damlatılır ve 15 dakika daha kaynatılıp ocaktan alınarak iyice ılıyana kadar dinlendirilir. Ilındıktan sonra buzdolabına alınıp iftarda buz gibi servis edilir..

Afiyet bal şeker olsun..

Kiren ile ilgili kısa bir bilgi de paylaşmak istiyorum sizlerle..

"Kızılcık (Cornus mas), kızılcıkgiller (Cornaceae) familyasından bir ağaç türü. Isparta ve Eskişehir'de Ergen, Sinop, Kastamonu ve Samsun çevresinde Kiren olarak anılır.

En fazla 5-8 m boy yapar. Yapraklar koyu yeşil, her iki yüzü tüylü, damarlar paralel, damarlar boyunca tüylüdür. Şubat-Mart ayında açan sarı renkli küçük Çiçekleri vardır, meyveleri kırmızı renkli, eliptik şekillidir. Kızılcık ağacı kuru, balçıklı topraklarda yetişir, çoğalması tohumlar yardımıyla gerçekleşir.
Kızılcık meyvelerinin tadı ekşi olup, taze ya da kurutulmuş olarak tüketildiği gibi, tarhana, hoşaf, reçel ve marmelat yapımında da kullanılmaktadır.
Çiçek kurulu Odunu lifli olup çok esnek ve dayanıklıdır, yoğunluğu fazla olduğundan suda batar. Baston ve sopa yapımında kullanılır. Kabuğundan boya, yapraklarından tanen elde edilir. Bahçe ve parklarda süs bitkisi olarak da yetiştirilir.
Kızılcık meyvesi şeker ilave edilmiş suda kaynatılıp, kapalı kaplarda uzun süre saklanabilir ve yemek arasında içecek olarak tüketilebilir.
Kızılcık yükseklik çok artmadıkça meyve verir.Ayrıca çok fazla su isteyen bir yapısı vardır."
KAYNAK: WIKIPEDIA










24 Ağustos 2010 Salı

Mengen Çorbası

Günaydın canlarımm sevgili dostlarımmm:))) Işıl ışıl bir sabahtan günaydın diyorumm akın akın sevgiler dağıtıyorum sepetimden yine....
Yüzünüzde gülücükler açsın gam keder üzüntü sizden uzak olsun diyoruuuummmmm ve çorbama geliyorum..
Efendim çorbamın menşei Bolu-Mengen adından da anlaşılacağı gibi bir çeşidi daha var o salçalı oluyor ben bu kez yoğurtlusunu paylaşacağım sizlerle.. Bizim buralar yani Batı Karadeniz Bölgesi adeta bir köprü, bir beşik çünkü doğusuna bakınca güzelim  Anadolu, batısına bakınca Marmara açılıveriyor.. Bu yüzden başka seviyorum buraları..
Çorbamı pazar günkü iftarımız için yaptım, ilk bakışta yayla çorbasından bir farkı yok ama patates kıtırları havasına hava katıyor.. Sıcak da geçse günlerimiz iftarda çorbasız yapamıyor kurumuş bünyelerimiz.. Hararetimizi alıyor, bizi dengeye getiriyor ben böyle düşünüyorum yani.. Tercih sizin..


Malzemeler:
6 su bardağı su
1 su bardağı tavuk suyu
Yarım çay fincanı pirinç
Yarım kahve fincanı pilavlık bulgur
Yarım su bardağı un
1 kepçe yoğurt
1 yumurta sarısı
1 çay bardağı ılık su
Tuz
Nane
Tereyağı
2 adet orta boy patates


Yapılışı:
Çorba tenceresine su ve tavuk suyu alınıp kaynatılır. Kaynadıktan sonra yıkanmış pirinç ve bulgurları ile tuz eklenip pişirilir..
Patatesler mini mini küp doğranıp kızgın yağda iyice kızartılır.


Pirinç ve bulgurlar pişince, un, yoğurt, yumurta sarısı ve 1 çay bardağı su karıştırılıp kaynayan sudan da bir kepçe eklenip güzelce karıştırılır ve yavaşça kaynayan pirinçlere eklenip hızlıca çırpılarak kıvam aldırılır.
Çorba kıvam aldıktan sonra üzerine bir tutam nane ve tuz gezdirilip bir taşım daha kaynatılır.Kıvamına göre sıcak su eklenebilir.
Küçük bir tavada eritilen tereyağına nane ve kırmızı pul biber eklenip kızdırılır ve çorbanın üzerine gezdirilir iki dakika daha kaynatılan çorbanın altı kapatılır.
Servisten önce patatesleri eklenip sıcacık servis edilir..


Afiyet bal şeker olsun..

23 Ağustos 2010 Pazartesi

Revani, Narince Bir Yardım İle..:)

Merhabalar sevgili arkadaşlarımm, kardeşlerimm, ablalarımm :))
Sımsıcak güzel bir pazartesi gününden merhabalar hepinize...Güzel bir hafta olmasını ümid ediyorum hepimiz için:))
Sevgili Hilal Ablacığımın da doğum gününü canı gönülden kutluyorum.. Onu tanıdığım için kendimi şanslı hissetmeye devam ediyorumm:)) İyiki doğdun ablacığımm...
Pazar gününün tadını doya doya çıkardım dün evde:)) Çeşit çeşit yemekler yaptım..Ama soframın fotoğrafını çekmeyi yine unuttum çok telaşeli oluyoruz ama ne yapayım..:))
Bugün sizlerle dün yaptıklarımın ilkini paylaşmak istiyorumm. REVANİ!!!! hımmm...Sevgili Necla Ablama rica ettiğimde tabiiki dedi ve bana çookk yardımcı oldu sağolsun.. Tarifi tam yerinde idi, Bugüne kadar yaptığım revanilerin en güzeliydi hatta..
Benim tarifime geçmeden evvel Necla Ablam nasıl yapmış bakmak isterseniz tarifin orjinali burada.. 
ve ben nasıl yaptımm:)) Yalnızca bir paket vanilya ekledim:)) Tatlıya bıraktığı kokuyu çok seviyorum çünkü..Bir de çatalınızı batırdığınızda bol şerbet gelsin istiyorsanız ölçünün yarısı kadar daha fazla yapın şerbetini.. Bana kuru oldu gibi geldi geçenlerde yaptığım kadayıftan kalan şerbetimiüzerine gezdirdim tam oldu..Zevkinize bırakıyorum..

Malzemeler:
4 yumurta
1 su bardağı toz şeker
1 su bardağı yoğurt
1 su bardağı sıvıyağ
1,5 su bardağı irmik
1,5 su bardağı Sinangil Un
1 paket kabartma tozu
1 paket gourmet vanilin
Şerbeti İçin:
5 su bardağı su
4 su bardağı şeker
1 dilim limon
 
Yapılışı:
Şerbet için şeker ve su bir tencerede kaynatılır, kaynadıktan sonra limonu eklenip kısık ateşte 15 dakika daha pişirilir.
Revani için; öncelikle yumurtalar ve şeker çırpılır, sonra yoğurt ve sıvıyağ eklenip çırpmaya devam edilir, en son irmik, kabartma tozu, vanilin ve un eklenip tahta kaşıkla bir güzel harmanlanır, elde edilen karışım yağlanmış unlanmış orta boy bir tepsiye dökülüp önceden ısıtılmış 175 derecelik fırında pişirilir. Fırından çıkar çıkmaz ılık şerbet ile buluşturulup üzerine bir tepsi örtülerek şerbetini çekene kadar bekletilir. Dilimlenerek servis edilir..
 
Afiyet bal şeker olsun... :))

21 Ağustos 2010 Cumartesi

Kabak Dolması Bahçedennn:))

Günaydın canlarımm.. Haftanın son gününden hepinize kucak dolusu sevgiler, selamlar...
Bu sabah biraz zor uyandım ama babam sağolsun Ankara Havaları ile kendime getirdi beni ""hani benim kaşıklarım"" dedirtti hatta..
Zira İzmire giderken Afyon dan geçtiğimizde sırf şakırdatmak için iki çift kaşık almıştık e tam yeriydi değil mi.. Sıcaktan alev topunun içinde gidiyormuş gibi hissetsek de acemice şakırdatışlarımız ve  kendi enerjimizle dağıtmıştık tüm sıcaklıkları.. Uşağa geldiğimizde tam kiraz zamanı olduğundan üç kilo kiraz aldık yol kenarında bir bahçeden yol boyunca hem kaşık şaklatım hem kiraz yedim.. Çocuk gibi kulağıma taktım ne eğlenceliydi.... tabii orada dalından da yedim hiç dayanamam çünkü,ağaçtan oluğun içine girdim buna da dayanamam:)) . Niye fotoğraflamadım ?, bunu bilmiyorum sanırım İzmir heyecanından..:))
Lafım nerelerden nereye geldi... Kısacası iyiyim uyandımm ve bloğuma koşuverdim...))
bugün cumartesi olması sebebi ile bahçedeyiz yine ve bahçe mahsüllerinin değerlendirilmesi var şimdi meyvelerini alıyoruz çalışmalarımızın ve sizlerle paylaşıyorum tabiiki..
Kabaklarımızı ektik mis gibi... Önce çiçek açtılar.. Hiç yalancı çiçeği olmadı çiçek dolması yapalım.. Çiçeklerin ucu hep kabak doluydu.. Aşkım İzmirden almıştı tohumunu maşallah pek güzelmiş.. Kabaklar yavaş yavaş kendini gösterdiler sonra...


Sonra biz onları suladık her sabah biraz daha boy attılar ve toplanacak boya geldiler..
Dolmalık iç hazırlandı kabaklarını beklemeye başladı ve  kabaklar tezgaha dizildiler..


ve dolmanın hikayesi başladı..
Malzemeler:
6 adet kabak
100 gr. kıyma
1 çay bardağı pirinç
1 adet küp doğranmış domates
1 baş soğan
1 tutam maydonoz ve dereotu
1 tatlı kaşığı domates salçası
1 tatlı kaşığı biber salçası
Tuz, karabiber,kimyon,kekik, nane ve zevke göre diğer baharatlar..
1 tatlı kaşığı sıvıyağ
Suyu İçin:
1,5 su bardağı kaynar su
1 çorba kaşığı domates salçası
sıvıyağ


Yapılışı:
Kabaklar güzelce yıkanıp soyulur  ortadan ikiye bölerek içleri oyulur.
İç malzeme için; pirinçler yıkanıp yoğurma kabına alınır, üzerine kıyma, çok mini doğranmış soğan ve domates, ince kıyılmış maydonoz ve dereotu, salçalar, baharatla ve sıvıyağı eklenip güzelce yoğrulur.. Elde edilen harç kabakların içine paylaştırılıp doldurulan kabaklar tencereye dizilir.Ufak bir tencerede salça sıyıyağda çok az kavrulup tuz eklenir ve su ile buluşturulur..Su kaynadıktan sonra dolmaların üzerine gezdirilir ve orta ateşte dolmalar pişmeye bırakılır..
ve voila!!!! dolmalar hazır...
Afiyet bal şeker olsun...


Mutlu hafta sonları diliyorum...

20 Ağustos 2010 Cuma

Focaccia (Yassı İtalyan Ekmeği)

Günaydın canlarımm..
Cümleden hayırlı cumalar olsun... Bu mübarek günün yüzü suyu hürmetine tüm bereketler güzellikler bizlerle olsun inşallaaahh...
Bugün sizlerle bir İtalyan Klasiği olan Focaccia 'yı paylaşmak istiyorum.. Uzun zamandır kendisi hakkında araştırmalar yapıyor, denemek için en uygun zamanı bekliyordum ve sonunda o zaman geldi.. Ekmeğimin hamurunu ekmek makinemde hazırladım pufur pufur nefis bir hamur oldu... Bakınn..


Bu nefis ekmek ile ilgili bir takım bilgiler de paylaşmak istiyorum sizlerle...
"Focaccia , İtalyanların en popüler ekmeklerinin başında gelir. Görünüş olarak bizim ramazan pidesini andıran ama bizim pidelerden farklı olarak üstüne çok değişik malzemeler konarak lezzetlendirilen bir ekmek bu.
Focaccia ekmeğiyle yapılan sandviçler ve sebzeli-peynirli tostlar sadece İtalya'da değil tüm dünyada çok ünlü.
Focaccia, en eski İtalyan ekmeği olarak bilinir. Tarih öncesi dönemde bu ekmek mayasız olarak hazırlanırmış ve Roma dilinde ‘panis focacius' olan adı, külün altında pişirilmiş yassı ekmek anlamına gelirmiş. Ancak tüm yassı ekmeklerin (pidelerin) anayurdunun özellikle Anadolu ve Mısır olduğunu düşünürseniz, focaccia'nın da bizim buralarda doğmuş olduğunu düşünmek yanlış olmaz. Antikçağda mayasız olarak hazırlanan bu ekmek artık mayalı olarak yapılıyor ve üzerine konan çeşnilerle inanılmaz güzel, doyumsuz oluyor. Bence dünyadaki en güzel üç yassı ekmek şu sırayı izliyor: 1. Ramazan pidesi, 2. Focaccia 3. Naan (Hindistan). Üçü de olağanüstü güzel şeyler. 
Focaccia ekmeği önce herhangi bir sıradan ekmek gibi un, tuz, su ve mayadan oluşan bir hamur şeklinde hazırlanıp kabarmaya bırakılıyor. Ardından yassı şekil verilip ikinci kez kabartılıyor. Fırına koymadan önce de üzerine parmaklarla bir sürü delik açılıp zeytinyağı sürülüyor ve arzu ettiğiniz çeşniyle süslenip fırına veriliyor. Focaccia'nın üzerinde en fazla kullanılan çeşni, zeytinyağı ve iri deniz tuzu. Diğer çeşni malzemeleri arasında en yaygınıysa biberiye ve soğan."
KAYNAK:HÜRRİYET GAZETESİ 16 AĞUSTOS 2009


Ekmeğimi sahura hazırladığım için sevgili arkadaşım Alev' in düzenlediği Etkinliğe de gönderiyorum bu tarifimi..
Alevciğim kolaylıklar diliyorum canım....


Çok konuştum artık tarifime geçeyim istiyorum...


Malzemeler:
500 gr. Sinangil  Un
1 çorba kaşığı kuru maya
1 tatlı kaşığı tuz
1 çay kaşığı tozşeker
1 çimdik mahlep
1 çay kaşığı bal
1 su bardağı ılık süt
Arasına:
1 çay bardağı kaşar peyniri rendesi
Üzeri İçin:
Zeytinyağı
Kekik, Toz biberiye
Minik domatesler,
1 domates ve soğanın rendesi
Yeşil zeytin parçacıkları


Yapılışı:
Hamuru ekmek makinesinde mayalandıracaksanız eğer; Tüm malzemeler listelediğim sırada makinenin kabına yerleştirilir, hamur mayalama programında çalıştırılarak mayalandırılır.. (birbuçuk saat sürüyor)
Elde yoğuracaksanız eğer; derin bir kap içerisine toz malzemeler elenerek eklenir ortası havuz şeklinde açılıp sıvı nalzemeler boca edilerek yoğrulur..Üzerine nemli bir bez örtülerek mayalandırılır..
Hamur mayalandıktan sonra iki eşit parçaya ayrılıp el yordamı ile küçük boy borcam çapında açılır. Birinci kat serildikten sonra arasına kaşar peyniri rendeleri serpilip ikinci kat da aynı işlemle üstüne yerleştirilip iki hamur birbirine sıkıştırılır üzerine el yordamı ile delikcikler açılır....
Üzerine zeytinyağı, soğan ve domates rendesi sürülüp toz biberiye ile kekik serpilip ikiye kesilmiş mini domatesler yerleştirilip yeşil zeytinler sıralanır.. Tekrar çok az zeytinyağı gezdirilip 10 dakika mayalandırdıktan sonra önceden ısıtılmış 150 derecelik fırında 15 dakika pişirilir, fırının ayarı 180 dereceye yükseltilip 10 dakika daha pişirilir..
Sıcak sıcak focaccia servise hazırdır..


Afiyet bal şeker olsun..

19 Ağustos 2010 Perşembe

Kadayıf Dolması



Günaydın canlarımm:))) Sımsıcak bir sabahtan merhaba diyorum hepinize akın akın sevgiler, gülücükler dağıtıyorum yine..
Bu sabah o kadar neşeliydik ki sınırları zorladık.. Babam kaldırdı yataklarımızdan bu sabah hepimizi keyfi çk yerindeydi.. Sabahları bizi babam getiriyor iş yerine.. Çıktık evden dışarda bir gürültü.. Bir müzik babam coşmuş yine Ankara Havası dinliyor.. Ankara Havası dediysem bu yeni nesil kendini kaybetmiş, ne söylediği belli olmayanlar değil öz ve öz kaşık havası.. Zilli, kaşıklı, şıkırtılı..
Yerimizde duramayarak geldiğimiz bir yolculuk oldu:)) on kilometre yol nasıl bitti anlamadım..:)) Çok eğlenceli ve neşeliydi.. İzmire giderken de aynısını yapmıştı haydaaa hoppaa diye diye bitmişti yollar..:)
Biz aileden fıkır fıkırız sanıyorum ki babadan oğula tepeden tırnağa böyleyiz.. En kötü günümüz böyle olsunn:))
Efendim gelelim tatlımıza... Erzurum mutfağından Kastamonu mutfağına hoşgeldin diyoruz bu nefis tatlıya.. Annem bu tatlıyı seneler önce oktay ustada izlemiş ve yarım yantalak kendi anlayacağı dilde yazmış..Sonunda da denemişti.. Geçenlerde yine aklımıza geldi kadayıf aldık yine o yarım yamalak tariften ama bu sefer benim defterime düzgünce geçişi ile yaptık şimdi de sizlerle paylaşıyorum..Biz çok beğendik ailecek...
ve son olarak Papatya Prensesimin dediği gibi Ramazan Ayı sıcakta geçse şerbetli tatlı bir gelenek..:)) Amann azıcık yiyin:))


Malzemeler:
500 gr. taze tel kadayıf
1 su bardağı ceviz
1 su bardağı antep fıstığı
Şerbet İçin:
1 lt. su
5 su bardağı şeker
1 dilim limon
Mantolamak İçin:
5 adet yumurta çırpılmış
Kızartmak İçin:
Sıvıyağ
Üst Süsleme İçin:
Kaymak ve antep fıstığı

Yapılışı:
Şerbet için su, şeker ve limon kaynatılıp soğutulur..
Kadayıflar tepsi içerisinde hafif tellendirilir.
Bir miktar kadayıf alınıp tezgaha serilir içerisine fıstık ve ceviz karışımı doldurulup dolma sarar gibi sıkıca sarılıp çırpılmış yumurtaya bulanarak kızgın sıvıyağda çevrilerek kızartılıp soğuk şerbete alınır..
Bir iki saat dinlendirilen tatlılar kaymak ve antep fıstığı ile süslenerek servis edilir..


Afiyet Bal Şeker Olsun..

18 Ağustos 2010 Çarşamba

Közlenmiş Kırmızı Biber Salatası ile Annemin Mercimek Köfteleri Bir de Tanrı Misafiri

Günaydınn dostlarımm.. canlarımm.. kardeşlerimm... ablalarımmm..:))
Sımsıcak mutlu, umutlu, heyecanlı bir güne daha merhaba demenin heyecanını taşıyorum kalbimde... Şu hayat güzel yahu.. Tadını alabiliyorum en azından.. İçimdekileri yansıtarak sizlerle de paylaşabiliyorum....:)) İyiki varsınız demek istiyorum zaten bu aşamada.. Siz olmasanız ben kime dökerim içimi.. Kimlere anlatırım heyecanlarımı, üzüntülerimi...Ah canlarım iyi ki varsınız...
Dün benim bir tanrı misafirim vardı.. Öyle bir geldii geçti hayatımdan.. Sevgili Muhterem Hanım gibi hemşehrim Kastamonulum İnci Ablam...:)) Evet şuan İstanbuldalarSengili Kızı Nursena' nın iletisinden anladığım kadarı ile.. "İstanbullllllll' :)) Açık değil mi.. Dün işyerimde olduğumu ve işyerimin adresini telefonda tarif ettim.. Ben onları karşılayacakken bir de baktım gelmişler.. Bir kucaklaşma anı bir mutluluk heyecanı görülmeye değerdi.. Yıllar sonra birbirini bulmuş iki dost gibi hasretle, sevgiyle kucaklaştık..Yakından tanımak çok hoştu kendisini...:)) Ailesini de tabii..Yolcu yolunda gerek dediler düştüler yollara.. Seneye inşallah yine görüşürüz..
ve bizim köz salatasında sıra.. Efendim yaz mevsiminin avantajını kullanarak ızgarada gerçek köz işlemleri her fırsatta sürmekte..İşte onlardan bir tanesi ile yapılmış salatam ve sizlere güzel bir öneri..:))


Malzemeler:
5 adet közlenmiş temizlenmiş kırmızı biber
1 su bardağı yoğurt
5 çorba kaşığı süzme yoğurt
2 diş sarmısak
Tuz
Zeytinyağı




Yapılışı:
Közlenip temizlenmiş olan biberler üç parmak eninde dilimlenip servis tabağına alınırlar, üzerlerine ezilmiş iki diş sarmısak ve tuz ile harmanlanmış yoğurtlar serilip zeytinyağı gezdirilerek servis edilir..


Afiyet bal şeker olsun...


Bunlarda anacığımın elinden mercimek köftesi.. Bunları niye yayıladım diye sorarsanız ilk kez yapışı annemin bu köfteleri.. Evet.. ilk kez...Midesi acıyı kaldırmadığından ve etrafımızda alev alacak kadar acı yapılan bu köfteleri ben bir arkadaşımda acısız olarak yemiş ve çok beğenmiştim ve kendisinden öğrenmiştim ilk önce...Ben de yapmaya başladım..Bu olaylar benim ilk yemek yapmaya başladığım 2006 yılında gerçekleşti.. Düşünüyorum da o günlerden bu günlere ne çok şey değişti bende...
Buyrun köftelere..

17 Ağustos 2010 Salı

Çilek Pudingli Romantik Muffin

Günaydın sevgili dostlarım...Sımsıcak bir güne uyanmanın mutluluğu içinde yazıyorum sizlere bilgisayarımın başında.. Her sabah sizlere kavuşabiliyor olmak öylesine güzel ki kelimelerle telaffuz edemiyorum bazen.. Geçenlerde Hilal Ablamlada konuşurken dile geldi aynı mesele.. Bir gün uzak kalalım özlüyoruz hatta saatlerle uzak kalınca bile özlüyoruz.. Hayatımızın tatlı bir parçası bloğumuz.. İçimizi döktüğümüz, kendimizi bulduğumuz, kalbimizi yansıttığınız.. Bu mübrek günde diliyorum ki Rabbim bizleri mutlu olduğumuz sevdiğimiz hiçbirşeyden ayırmasın..
Bugün 17 Ağustos... Hepimizin bildiği gibi tarihe ve hafızalarımıza acılar içinde kayıtlanmış bir tarih.. 11 yıl önce daha 12 yaşında bir çocuktum belki ama mıh gibi aklımda ve hep öyle kalacak... 17 Ağustosta vefat eden tüm kardeşlerimizi bir kez daha rahmtle anıyorum.. Mübarek günün yüzü suyu hürmetine dualarınızda onlara da yer vermenizi rica ediyorum.. Rabbim ruhlarını şaad etsin...
ve bugünkü tarifimiz...Bu muffinleri cumartesi akşamı yapmıştım pazar günü fotoğrafladım..Tabi süslemesini de pazar günü yaptım..Yaz mevsiminin tatlılığı ile eve kapatmadım fotoğrafımı attım yine kendimi dışarı..Çilek kıza uygun bir muffin bu :)) Bakalım tarifine..


Malzemeler:
3 adet yumurta
1 su bardağı şeker
1 su bardağı yoğurt
Yarım su bardağı sıvıyağ
1 paket kabartma tozu
1 paket vnilin
1 paket toz çilekli puding


Üzeri İçin:
1 pk. çilekli şanti+ 1 çay bardağı süt


Yapılışı:
Muffinler için; yumurta, şeker ve yoğurt iyice çırpılır, sıvıyağı eklenip çırpmaya devam edilir..
Kabartma tozu,vanilin ve çilekli puding ilave edilip az daha çırpılır ve klasik kek kıvamı elde edilene kadar azar azar un eklenir..
elde edilen karışım muffin kalıplarına pay edilip önceden ısıtılmış 175 derecelik fırında pişirilir. Muffinler fırından çıkınca kalıplarından çıkartılıp fırın ızgarası üzerinde soğutulur.
Soğuyan muffinler çırpılmış şanti ve pasta şekerleri ile süslenip servis edilir..


Afiyet bal şeker olsun...

16 Ağustos 2010 Pazartesi

Lor Peynirli Börek

Günaydın canlarımm...
Mutlu haftalar dilerim hepinize yüzünüzdeki gülücükler daim olsun.. İçiniz pır pır olsun inşallahh.. Haftaya güzel bir başlangıç yapmak gibisi yok gerçekten:))
Didemciğim için tebriklerinize teşekkür ederim gerçi kendisi adsız olarak bir yorum bırakmış ve teşekkür etmiş sizlere:)) Ah birde yakın olabilseydik..:)
Efendim gün güzel hafta güzel geçsin dedik.. E bu haftayı bir de tatlandırmak lazımdır.. O da bizim böreğimiz  ile nacizane mümkündür.. Bakalım beğenecekmisiniz..


Malzemeler:
1 kg. yufka (6 adet)
Sos:
2 su bardağı süt
2 yumurta
1 su bardağı yoğurt
Yarım su bardağı sıvıyağ
Tuz


İç Malzemesi:
Lor peyniri
Maydonoz
Tuz


Yapılışı:
İç malzeme için maydonozlar incecik kıyılıp lor peynirine eklenip tuz ilave edilir karıştırılır..
Sos malzemeleri de çırpılarak karıştırılıp hazırlanır.
Börek tepsisinin içi iyice yağlanıp yufkadan bir kat döşenir etekleri tepsiden sarkıtılır. Sos gezdirilip bir kat daha yufka serilip, tekrar sos gezdirilerek peynirli iç harçtan serpilir.. Tekrar yufka serilip sos gezdirlip yine iç harçtan serpilir.. Yufkalar bitene kadar bu işlem tekrarlanır.. Son katı da ekledikten sonra en alttan sarkan yufka etekleri üzerine kapatılıp kalan sos böreğin üzerine gezdirilerek önceden ısıtılmış 180 derece fırında kızarıncaya kadar pişirilir..


Hayırlı iftarlar dilerim..


Afiyet bal şeker olsun..